Değerli Meslektaşlarımız,
Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) İstanbul Şubesi seçimleri
10
Haziran
2018
tarihinde
gerçekleştirilmiş
ve
2018-2020
dönemi
için
yeni
yönetim
kurulu,
delege
ve
denetleme
üyeleri
seçilmiştir.
19
Haziran
2018
tarihinde YK üyeleri toplanmış ve aşağıdaki gibi görev dağılımı yapmıştır;
Başkan: Dr. Ahmet Gül
II. Başkan: Dr. Recep Has
Sekreter: Dr. Funda Güngör Uğurlucan
Sayman: Dr. Veli Mihmanlı
Üyeler: Dr. Halil Aslan, Dr. Barış Ata, Dr. Burcu Özmen Demirkaya,
Dr. Albert Kazado, Dr. Engin Oral, Dr. Abdullah Tüten, Dr. Gökhan Yıldırım
Öncelikle
bugüne
kadar
görev
yapan
tüm
YK
üyelerine
emekleri
için
teşekkür
ederiz.
Mesleğimiz
adına
iyi
bir
dönem
olması
için
hep
birlikte
çalışmak
istiyoruz.
Bu
iki
yıllık
dönemde
her
yıl
Eylül-Haziran
ayları
9-10
toplantı
programı
yapılmış
ve
mümkün
olduğu
kadarıyla
tüm
kadın-doğumu
kapsayıcı
olmasına
özen
gösterilmiştir.
Bu
toplantılarımızı
bu
yıl
da
Hilton
Bosphorus
’da
yapmak
istiyoruz.
Ayrıca
tüm
İstanbul’u
kapsamak
adına
bu
9-10
toplantının
bir-ikisini
mümkün
olursa
Anadolu
yakasında
yapmak
için
çalışmalarımız
devam
etmektedir.
Toplantı
tarihlerini
ve
ana
konu
başlıklarını
bülten
içersinde görmeniz mümkündür.
Yönetim
Kurulu
olarak
meslektaşlarımızın
mümkün
olduğu
kadar
daha
fazla
katılmasını,
soru
ve
cevaplarla
katkı
sağlamasını
temenni
ediyoruz.
Her
türlü
sorunlarınızda
sizleri
dinlemeye
hazırız,
imkan
dahilinde
yardımcı
olmak
istiyoruz,
bunu
görevimiz
olara
kabul
ediyoruz.
Toplantıların
son
20
dakikasını
sorunlar,
eleştiriler
ve
çözüm
önerilerine
ayıracağız.
Ayrıca
ögretici
vaka
ve
makale
sunumları
içinde
vaka/makale
zamanı
ayırmak
istiyoruz.
Toplantı
programlarımızı
web
sayfamızdan
takip
edebilirsiniz.
(
www.tjodistanbul.org
)
Sevgili
meslektaşlarımız,
bilindigi
üzere
her
gün
yoğun
ve
stresli
bir
ortamda
çalışmaktayız.
Hem
rahatlamak,
enerji
depolamak
ve
ayrıca
meslektaşarımız
arasında
tanışma,
dayanışma,
sevgi
ve
saygıyı
arttımak için sosyal aktiviler planlıyoruz, katılımınz bizlere ve mesleğimize güç verecektir.
Son
olarak
YK
olarak
her
türlü
öneri
ve
eleştiriye
açık
olduğumuzu,
bize
bildirmenizi
rica
ediyoruz,
çözüm için sizlerin de desteği ile emek harcayacağımızı samimiyetle bilmenizi isteriz.
Ayrıca
TJOD
İstanbul
bülteninin
hazırlanma
sürecinde
emegi
geçen
editorial
üyelerin
tümüne
yönetim
kurulu adına teşekkür ederiz.
Hepinize sevgi ve saygılar
Dr. Ahmet GÜL
TJOD İstanbul Başkanı, TJOD İstanbul YK adına
Ağustos 2018
1950’li
yıllarda
açılan
ve
1970’li
yıllardan
itibaren
kadın
doğum
asistan
eğitimini
veren
bir
klinikte
28
yıl
eğitim
verdiniz,
şu
günlere
baktığınızda
kadın
doğum
eğitimindeki
değişimi
nasıl
yorumluyorsunuz? Asistan ve uzmanlara yönelik önerileriniz nedir?
Bence
Kadın-Doğum
eğitimindeki
değişimi,
Türkiye’nin
sağlık
sistemindeki
değişimden
ayrı
yorumlamamak
gerekir.
Bir
yandan,
tüm
dünyaya
paralel
olarak
endoskopi,
BT,
MRI,
USG
ve
yan
dallar
gibi
sağlık
teknolojisindeki
ilerlemeler
asistan
eğitimini
olumlu
yönde
etkilerken,
diğer
yandan
hastayı
müşteri
gibi
kabul
eden;
hekimi,
geçineceği
parayı
performans
sistemi
ile
kazanmaya
zorlayan,
etik
ve
deontolojik
ilkelerin
geri
plana
itildiği
ve
hukuksal
baskının
aşırı
hissedildiği
mevcut
sistem
olumsuz
yönde
etkilemektedir.
Bir
sistemdeki
olumlu
ya
da
olumsuz
değişiklikler,
bileşik
kaplar
kuralına
göre
sistemi
oluşturan
tüm
alt
kurumları
da
etkileyecektir.
Bir
ülkede
100’den
fazla
tıp
fakültesi,
dolayısıyla
Kadın-Doğum
klinikleri
açılıyorsa
ve
bunların
çoğu
özel
ve
vakıf
üniversitelerinin
fakülteleri
oluyorsa,
kurumlar
arası
öğretim
üyesi
transferleri
kaçınılmaz
olacak
ve
bu
transferler,
doğal
olarak
bazı
kurumların
lehine
olurken,
bazı
kurumların
aleyhine
olacaktır.
Nitekim,
Kadın-Doğum
eğitiminde
özellikle
üniversite
ve
devlet
eğitim
hastaneleri
ciddi
oranda
eğitim
elemanı
kaybına
uğradılar.
Cerrahi
ağırlıklı
bir
dal
olan
Kadın-Doğum
branşında asistan eğitimi, yüzlerce yıldır usta-çırak ilişkisi içinde yapılmaktadır, ki böyle de olmalıdır.
Günümüzde
kolayca
ulaşılan
kitaplardan,
internetteki
ameliyat
videolarından
pek
çok
şey
öğrenilebilir,
ancak
deneyimli
bir
usta
ile
ameliyata
girmek,
onun
klivajları
bulmasını
izlemek,
bir
düğümü
nasıl
attığını
görmek,
eğitimin
tamamlayıcı
unsurlarıdır.
Galiba
giderek
eğitimin
bu
yönünü
kaybediyoruz.
Ayrıca,
hocalarımdan
gördüğüm
gibi
şahsen
hiç
aksatmamaya
çalıştığım
sabah
ve
akşam
vizitleri
de
hem
tıbbi
bilgilerin
paylaşılması,
hem
de
hekim-hasta
ilişkilerinin
öğrenilmesi
açısından
çok
önemliydi.
Günümüzde
pek
çok
kez
tanık
da
olduğum
gibi,
eğitim
elemanlarının
katıldığı
sabah
vizitleri
giderek
aksatılmaya
başlandı. Maalesef asistana,
“
Serviste ne var, ne yok?”
diye sormak, vizitin yerini almaya başladı.
Dr Yavuz Ceylan
•
Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Klinik Şeflerinden
•
Doğum tarihi ve yeri: 27.Kasım.1948 İstanbul
•
Üniversite: İstanbul Üni. İstanbul Tıp Fak. 1972
•
Asistanlık eğitimi: İst. Üni. İst. Tıp Fak. Kadın Hastalıkları ve
Doğum Kliniği 1972-76
•
Klinik şefliği: 1983-2011
Söyleşiyi yapan: Dr. Nadiye Dugan
Geçmişe
kıyasla
hekim-hasta
ilişkilerinde
olumsuz
yönde
değişimler
yaşandı.
Hekime
uygulanan
şiddetin
nedenleri
nedir?
Azaltmak
ve
sağlıklı
bir
hekim-hasta
ilişkisi
bakanlık,
dernekler
ve
hekimler
bazında neler yapılmalı?
Hekim-hasta
ilişkilerindeki
değişim,
dünyada
“paternalist
hekimlik”
anlayışının
değişmesiyle
başladı.
Yâni
artık
buyuran,
kendisiyle
pek
konuşulamayan,
ancak
hastası
için
en
doğruyu
yapmaya
çalışan
hekimliğin
yerini;
anlatan,
tedavi
sürecini
hastayla
paylaşan
ve
onam
aldığı
tedaviyi
uygulayan
hekimliğe
geçildi.
“Hekimi
yargılayan
tek
bir
yüce
makam
vardır,
o
da
vicdanıdır”
anlayışının
yerini,
hekimin
suçlandığı,
yargılandığı
ve
tazminatlar
ödediği
bir
sistem
aldı.
Ülkemizde
ise,
Sağlıkta
Dönüşüm
Programı
ile
başlayan
popülist
yaklaşım,
hasta
ile
hekimi
birer
taraf
hâline
getirdi;
oluşturulan
SABİM
Alo
184
hattı,
her
türlü
şikayeti
hiçbir
süzgeçten
geçirmeksizin
soruşturmaya
başladı.
5-6
dakikada
bir
verilen
randevular,
performansını
arttırmak
için
daha
fazla
(doğal
olarak
niteliksiz)
hasta
bakmaya
(!)
çalışan
ve
gereksiz
ileri
tetkik
isteyen
doktorlar,
hekim-hasta
ilişkilerini
olumsuz
etkiledi.
Hastaların
doktorlara
duyduğu
saygı
giderek
azaldı.
Bu
uygulamalar
da
doktorları
“
şamar
oğlanı”
hâline
getirdi.
Ayrıca,
toplumun
genelinde
kadına
olsun,
hayvanlara
olsun,
birbirimize
olsun
artmakta
olan
şiddet
eğilimi,
hasta
ve
yakınları
tarafından,
karşılarında
duran
müdafaasız
doktorlara çok kolay bir şekilde yönlendirilmeye başlandı.
Bu
gidişi
durdurmak,
başta
hükümet
olmak
üzere
hepimize
düşmektedir.
İktidar
derhal,
her
hastaneye
bir
polis
koymak
gibi,
ki
zaten
vardı,
polisiye
önlemler
yerine,
sorunu
tüm
yönleriyle
ele
almalı,
hekimler
hakkında
suçlayıcı
tavrından
vazgeçmeli,
şiddet
ikliminin
tersine
dönmesini
sağlamalıdır.
Dernekler
ve
tabip
odaları,
hükümet
nezdinde
başvurularını
yaparken
dernekler,
web
sitelerinde,
kongrelerde
etik
ve
iyi
hekimlik
konularında
oturumlara
yer
vermelidir.
Hem
yöneticiler,
hem
de
biz
doktorlar,
Tıp
Sanatı’nın
kadim
ilkelerine
dönmeli, hekimliği lâyık olduğu yere oturtmalı. Konu, bu kısa söyleşinin sınırlarına sığmayacak kadar uzun.
Yakın zamanda bir kitap çıkardınız. Kitabınızı bize anlatır mısınız?
Etik
ve
deontolojik
ilkelere
gönül
vermiş
biri
olarak,
son
yıllarda
giderek
kaybetmekte
olduğumuza
inandığım
bu
ilkeler
hakkında,
geliri
İstanbul
Tabip
Odası’na
ait
olmak
üzere
“Doktorluktan
Hekimliğe”
adlı
bir
kitap
yazdım.
Tıp
Fakültesi’nden
“doktor”
yâni
bir
tanı
ve
tedavi
teknisyeni
olarak
çıkmaktayız.
“Hekim”
olmak
ise,
ilerleyen
yıllarda
elde
ettiğimiz
(ya
da
edemediğimiz)
bir
özelliktir.
Hekim
sözcüğü,
kutsal
bilgi,
doğru
ve
yanlışı,
iyi
ve
kötüyü
ayırt
etme
anlamındaki
“Hikmet”
kökünden
türemiştir.
Hasta,
“hekim”
olmuş
“doktor”
için
her
şeydir.
Onun
her
şeyi
ile
ilgilenir,
dinler,
bir
daha
dinler,
anlatır,
bir
daha
anlatır,
onun
için
en
doğru
olduğuna
inandığı
güncel
tedaviyi
yapar,
izler,
komplikasyonu,
ki
makul
bir
oranda
olması
kaçınılmazdır,
vakit
geçirmeden
gidermeye
çalışır,
“en
doğruyu
ben
bilirim”
demek
yerine
danışmaya
önem
verir,
hastanın
sırrını
korur
ve
tüm
bunları
yaparken
“gülümser”
.
İşte
kitap,
bunlardan
söz
ediyor
ve
“iyi
hekimliğin”
yollarını
tıp
tarihinden
örneklerle
göstermeye
çalışıyor.
Tüm
doktorlarımız
“iyi
hekim”
olmaya
ve
tüm
halkımız
da bu
“iyi hekimler”
den hizmet almaya lâyıktır.
Yavuz Ceylan hocamıza bu keyifli söyleşi için teşekkür ederiz.
Veri toplanması ve Analiz
Bu
meta-analiz
totalde
88.947
olguyu
içeren
140
randomize
çalışmayı
barındırmaktadır.
Çalışmalar
çoğunlukla
37.
Gebelik
haftasının
üzerindeki
vajinal
doğum
yapan
hastaları
içermektedir.
Materyal
ve
metod
açıklaması
yetersiz
olduğundan
çoğu
çalışmada
bias
riski
belirsizdir
ve
bu
daha
çok
karbetosinle
diğer
uterotonikleri
karşılaştıran çalışmalardaki güvenilirliği etkilemektedir.
Sonuçlar
Doğum
sonrası
500
ml
üzerindeki
postpartum
kanamayı
(PPK)
önlemek
için
en
etkili
tedavi
seçenekleri
ergometrin-oksitosin
kombinasyonu,
sadece
karbetosin,
oksitosin-mizoprostol
kombinasyonudur.
Bu
üç
seçenek
de
500
ml
üzerindeki
PPK’ların
önlenmesinde
Dünya
Sağlık
Örgütü’nün
önerdiği
sadece
oksitosine
göre
daha
etkilidir
(ergometrin-oksitosin
kombinasyonu
risk
oranı
(RR)
0.
69
(%95
CI
0.57-0.83),
kanıt
kalitesi
orta;
karbetosin
RR
0.72
(%95
CI
0.52-1.00),
kanıt
kalitesi
düşük;
mizoprostol-oksitosin
kombinasyonu
RR
0.73
(%95
CI
0.60-0.90),
kanıt
kalitesi
orta).
Bu
sonuçlara
bakılacak
olursa
sadece
oksitosin
verilen
hastaların
%10.5’inde
500
ml
üzeri
PPK
görülmesi
beklenirken
ergometrin-oksitosin
kobinasyonunda
bu
oran
%7.2,
karbetosinde %7.6, mizoprostol-oksitosin kombinasyonunda %7.7’dir.
Sonuçlar
1000
ml
üzeri
PPK
için
500
ml
üzeri
PPK
ile
benzer
bulunmuştur.
Ergometrin-oksitosin
kombinasyonu
için
RR
0.77
olup
sadece
oksitosine
göre
daha
etkilidir
(%95
CI
0.61-0.95),
kanıt
kalitesi
yüksek.
Karbetosin
için
RR
0.70’dir
(%95
CI
0.38-1.28),
kanıt
kalitesi
düşük;
mizoprostol-oksitosin
kobinasyonu için RR 0.90’dır (%95 CI 0.72-1.14), kanıt kalitesi orta.
Randomize
çalışmalarda
maternal
ölüm
ve
ağır
morbidite
nadiren
değerlendirilmiş
olsa
da
ilaçlar
arasında
bu
açıdan anlamlı farklılık bulunamamıştır.
Kombinasyon
rejimlerinde
yan
etki
profili
daha
olumsuz
bulunmuştur.
Özellikle
ergometrin-oksitosin
kombinasyonunda
kusma
için
RR
3.10
olarak
sadece
oksitosine
göre
daha
yüksektir
(%95
CI
2.11-4.56),
kanıt
kalitesi
yüksek;
%1.9
vs
%0.6.
Ergometrin-oksitosin
kombinasyonunda
hipertansiyon
için
RR
1.77
olarak
sadece
oksitosine
göre
daha
yüksektir
(
%95
0.55-5.66),
kanıt
kalitesi
düşük;
%1.2
vs
%0.7.
Mizoprostol-
oksitosin
kombinasyonunda
ateş
için
RR
3.18
olarak
sadece
oksitosine
göre
daha
yüksektir
(%95
CI
2.22-
4.55),
kanıt
kalitesi
orta;
%11.4
vs
%3.6.
Karbetosin
için
yan
etki
riski
sadece
oksitosine
ile
benzerdir
fakat
kanıt kalitesi düşüktür.
Sonuç
olarak
ergometrin-oksitosin
kombinasyonu,
sadece
karbetosin,
mizoprostol-oksitosin
kombinasyonu
500
ml
üzeri
PPK’ları
önlemek
açısından
mevcut
standart
öneri
olan
sadece
oksitosine
göre
daha
etkilidir.
Ergometrin-oksitosin
kombinasyonu
1000
ml
üzeri
PPK’yı
önlemede
oksitosine
göre
daha
etkilidir.
Mizoprostol-
oksitosin
kombinasyonu
için
kanıt
daha
az
tutarlıdır
ve
bu
durum
çalışmalardaki
mizoprostol
uygulanım
yolu
ve
dozundaki
farklılıklar
ile
alakalı
olabilir.
Karbetosin
yan
etki
profili
açısından
diğer
seçeneklere
göre
en
uygun
olandır fakat çoğu karbetosin çalışması küçük gruplardan oluşan bias açısından yüksek riskli çalışmalardır.
Kaynak için tıklayınız.
Uterotonik ajanların postpartum kanama önlenmesindeki etkinliği- Meta-analiz
Gallos ID, Williams HM, Price MJ, Merriel A, Gee H, Lissauer D, Moorthy V, Tobias A, Deeks JJ, Widmer M, Tunçalp Ö, Gülmezoglu AM,
Hofmeyr GJ, Coomarasamy A. Cochrane Database SystRev. 2018 Apr 25;4:CD011689
Özetleyen: Dr. Hakan Erenel
Giriş
Kadın
stres
üriner
inkontinansı
(SÜİ)
tüm
kadınların
yaklaşık
%15-20’sinde
görülen
sık
bir
problemdir.
Yaşam
kalitesinde
ciddi
olumsuz
etki
yaratmakta
ve
bu
nedenle
cerrahi
tedavi
arayışı
doğmaktadır.
Amerikan
Üroloji
Birliği
ve
Ürodinami
Cemiyeti,
Kadın
Pelvik
Tıbbı
ve
Ürogenital
Rekonstrüksiyon
kılavuzları
SÜİ
yönetiminde
yer
kaplayıcı
(bulking)
ajanlar,
mid-üretral
slingler,
otolog
fasyadan
pubovaginal
sling
ve
Burch
kolposüspansiyonu
olarak
toplam
dört
cerrahi
tedavi
yöntemi
önermektedir.
Midüretral
slingler
içerisinde
ise
standart
midüretral
slingler
(SMÜS)
ve
tek
insizyonlu
mini
slingler
(SIMS)
yer
almaktadır.
SMUS
kılavuzlarda
ön
planda
önerilmekte
ve
yüksek
başarı
oranları
ile
dikkati
çekerken
bunun
yanında
bazı
komplikasyonlar
ile
birliktelik
göstermektedir.
Bu
komplikasyonları
önlemek
amacıyla
SIMS’ler
geliştirilmiştir.
TVT-Secur
bu
amaçla
geliştirilen
ilk
cihaz
olup,
kısa
bant
uzunluğu
sayesinde
sinir
ve
damar
yaralanması
riski
azlığı
ve
kasık
ağrısı
etkisinin
minimal
olması
ile
ön
plana
çıkmıştı.
Daha
az
kan
kaybı
ve
kasık
ağrısı
sonuçları
olan
TVT-Secur’un
etkinliği
ise
SMUS’lere
göre
daha
düşük
saptanmıştı.
Bu
klinik
sonuçlar
nedeniyle
bu
cihaz
üretici
firma
tarafından
2013
yılında
piyasadan
çekildi.
Bu
nedenle
TVT-Secur
dışlandıktan
sonra
diğer
SIMS’lerin
kalan
gurubunun
daha
etkin
olacağı
beklenmekteydi.
Orta
dönem
sonuçlara
bakıldığında
TVT-Secur
dışı
mini-
slingler
ile
SMUS’ler
karşılaştırıldığında
sübjektif
ve
objektif
kür
açılarından
arada
fark
bulunmamaktaydı.
Uzun
dönem
sonuçlar
bilinmediğinden
ötürü
bu
güncellenmiş
sistematik
değerlendirme
ve
meta-analiz
yapılması
amaçlanmıştır.
Materyal ve Metod
Midüretral
sling,
TOT,
TVT,
tek
insizyonlu
sling,
Mini-Arc,
Ophira,
Conta-sure-Needleless
ve
Ajust
anahtar
kelimeleri
girilerek
yanında
etkinlik,
güvenlik
ve
stres
üriner
inkontinans
terimleri
de
eklenerek
14.10.2017’e
kadar
olan
tüm
çalışmalar
derlemeye
dahil
edilmiştir.
Derleme
de
birincil
sonuç
objektif
ve
sübjektif
(hasta
tarafından
rapor
edilen)
sonuçlar
ele
alınırken,
ikincil
sonuçlar
içerisinde
postoperatif
hayat
kalitesi,
cinsel
yaşam,
ağrı
gibi
postoperatif
durumlar,
operasyon
süresi,
hastanın
yatış
süresi
ve
kan
kaybı
gibi
operatif
bilgiler,
mesane
hasarı,
idrar
yolu
enfeksiyonu,
üriner
retansiyon,
de
novo
urgensi,
meş
erozyonu,
kasık
ağrısı,
işeme
disfonksiyonu,
bantın
kayması
ve
reoperasyon
gibi
postoperatif
komplikasyonlar
yer
almaktadır.
Bu
derlemeye 29 adet randomize kontrollü çalışma (RKÇ) dahil edilmiştir (Şekil 1).
Stres İnkontinansın Cerrahi Yönetiminde TVT - Secur Dışı Tek İnsizyonlu
Slingler ile Standart Slinglerin Klinik Sonuçların Karşılaştırılması; Güncellenmiş
Sistematik Derleme ve Meta-analiz
Özetleyen: Dr. Cenk Yasa
Bulgular
Objektif Kür Oranı
Objektif
kür
oranını
karşılaştıran
20
RKÇ’da
1033
hasta
ele
alınmıştır.
Objektif
kür
açısından
SMUS’ler
SIMS’lere
göre
daha
iyi
bulunmuştur
(Odds
oranı,
0.73;
95%CI,
0.57-0.93).
TOT
ile
karşılaştırıldığında,
TOT
anlamlı
olarak
daha
iyi
objektif
küre
sahipken
(Odds
oranı,
0.77;95%CI,
0.59-1.00)
TVT
ile
anlamlı
bir
fark
elde
edilememiştir
(Odds
oranı,
0.34;95%CI,
0.06-1.98).
Orta
dönem
sonuçlar
ele
alındığında
SMUS’ler
ile
SIMS’ler
arasında
fark
bulunmazken
uzun
döneme
bakıldığında
SMUS’ler
anlamlı
yüksek
objektif
kür
oranları
ile
birliktedir (Odds oranı, 0.68;95%CI, 0.47-0.99) (p=0.04).
Sübjektif kür oranı
Sübjektif
kür
oranlarını
karşılaştıran
20
çalışma
ele
alındığında
anlamlı
fark
bulunmamaktadır
(Odds
oranı,
0.86;
95%CI,
0.64-1.16).
Aynı
şekilde
TOT
ve
TVT
ile
ayrı
ayrı
karşılaştırıldığında
da
anlamlı
fark
bulunamamıştır. Orta ve uzun dönem etkinlikleri de birbirine benzerdir.
Hayat Kalitesi
Hayat
kalitesini
ele
alan
4
RKÇ
gözden
geçirildiğinde
SMUS’ler
ile
hayat
kalitesinin
SIMS’lere
göre
daha
iyi
olduğu ortaya çıkmıştır (Odds oranı, 2.02;95%CI, 1.18-2.85).
“2018 Polikistik Over Sendromunun Kanıta Dayalı Değerlendirilme ve Yönetim Yönergesi”,
1-4
Temmuz
2018’de
Barselona’da
düzenlenen
European
Society
of
Human
Reproduction
and
Embryology
(ESHRE)
kongresinde
sunuldu.
Üçbine
yakın
kişinin
katkısıyla
oluşturulan
yaklaşık
200
sayfalık
bu
yönergeye
şu adresten ulaşabilirsiniz:
https://www.monash.edu/medicine/sphpm/mchri/pcos/guideline
Bu
sayımızda,
yönergede
yer
alan
polikistik
over
sendromunun(PKOS)
tanısı
ve
hastaların
risk
değerlendirilmesi
konusundaki
algoritmaları
sizler
için
özetledik.
Bir
sonraki
bültenimizde
aynı
yönergeye
ait
fertilite ve fertilite-dışı tedaviler ile ilgili algoritma özetine yer vereceğiz.
POLİKİSTİK OVER SENDROMU TANI KRİTERLERİ:
ESHRE tarafından yayımlanan algoritmada PKOS tanısı için 3 basamaklı bir yaklaşım öneriliyor:
1.
Düzensiz sikluslar VE klinik hiperandrojenizm varsa:
Diğer nedenler dışlandığı takdirde PKOS tanısı koyulur.
(Diğer
nedenler:
TSH,
prolaktin,
FSH
ve
varsa
hastanın
kliniğinin
gerektirdiği
-Cushing,
adrenal
tümörler,
konjenital adrenal hiperplazi vb.- diğer testler ile araştırılır.)
2.
Düzensiz siklusa eşlik eden klinik hiperandrojenizm yokluğunda:
Biyokimyasal hiperandrojenizm araştırılır. Mevcutsa ve diğer nedenler dışlanmışsa, PKOS tanısı koyulur.
3.
Sadece düzensiz siklus VEYA hiperandrojenizm varsa:
a.
Adolesanlarda
ultrason
endike
değildir:
PKOS
riski
olduğu
düşünülmeli
ve
ileride
tekrar
değerlendirmeli.
b. Erişkinlerde PKO morfolojisi için USG yapılmalı. Mevcutsa, PKOS tanısı koyulur.
Yukarıdaki tanı algoritmasında bahsi geçen tanımlar hakkında bazı kısa bilgiler ve öneriler şöyle:
Düzensiz siklus:
•
Menarşın ilk yılında, pubertal geçiş döneminde görülmesi normaldir.
•
Menarşın ilk 3 yılında 21 günden kısa, 45 günden uzun süren sikluslar anormal kabul edilir
•
Menarşın
3.
yılından
sonra
21
günden
kısa
ve
35
günden
uzun
süren
sikluslar
veya
yılda
8’den
az
adet
görmek anormal olarak kabul edilir.
•
Menarşın ilk yılından sonra 90 günü geçen tek bir siklus anormal kabul edilir.
POLİKİSTİK OVER SENDROMU TANISI VE RİSK DEĞERLENDİRİLMESİ İÇİN
ALGORİTMA “ESHRE 2018 Polikistik Over Sendromunun Kanıta Dayalı Değerlendirilmesi
ve Yönetimi Yönergesinden”
INTERNATIONAL EVIDENCE-BASED GUIDELINE FOR THE ASSESSMENT AND
MANAGEMENT OF POLYCYSTIC OVARY SYNDROME 2018-ESHRE
Temmuz 2018
Özetleyen: Dr. Engin Türkgeldi
Klinik Hiperandrojenizm:
•
Detaylı
öykü
ve
muayene
gerekir.
Yetişkinde
akne,
hirsutism,
alopesi;
adolesanda
ileri
derecede
akne
ve
hirsutism aranır.
•
Sadece terminal kıl follikülleri patolojik hirsutism ile ilişkilidir.
•
Alopesi
için
Ludwig,
hirsutism
için
modifiye
Ferriman
Gallway
(FG)
skorlama
sistemi
kullanılabilir.
Etnik
kökene bağlı olarak FG’de 4-6’dan büyük skorlar hirsutism lehinedir.
Biyokimyasal Hiperandrojenizm:
•
Biyokimyasal
hiperandrojenizm,
özellikle
klinik
hiperandrojenizmin
belirsiz
olduğu
durumlarda
önem
kazanır.
•
Tanı
için
hesaplanmış
serbest
testosteron,
serbest
androjen
indeksi
veya
hesaplanmış
biyoyararlanılabilir testosteron kullanılmalıdır. Direkt serbest testosteron tercih edilememektedir.
•
Androstenedion ve dehidroepiandrosteron sülfat (DHEA-S)’ın PKOS tanısında yeri sınırlıdır.
•
Ölçümler
normal
sınırların
üzerindeyse
diğer
hiperandeojenizm
nedenleri
gözden
geçirilmelidir.
Şikayetlerin başlangıcı ve ilerleyişi özellikle neoplazilerde yol gösterebilir.
•
Hormonal
kontrasepsiyon
kullananan
hastalarda
biyokimyasal
hiperandrojenizm
doğru
değerlendirilemeyebilir. Bu hastalarda ölçümler ilaç kesildikten en az 3 ay sonra yapılmalıdır.
Ultrason ve Polikistik Over Morfolojisi (PKOM):
•
Menarşın
ilk
8
yılında,
bu
dönemdeki
yüksek
multifoliküler
görünüm
oranı
yüzünden
tanıda
USG
kullanılmamalıdır.
•
8
Mhz’i
kapsayan
bant
aralığındaki
endovajinal
problar
kullanıldığında,
her
bir
overde
20
veya
daha
çok
folikül
görülmesi
ve/veya
overlerden
birinin
hacminin
10
ml
veya
daha
çok
olması
halinde
PKOM’dan
bahsedilebilir.
Hacim
ölçümlerinde
corpus
luteum,
dominant
folikül
veya
bir
kist
olmamasına
dikkat
edilmelidir.
•
Daha
eski
teknolojiye
sahip
cihazlarda,
PKOM
tanım
eşiği
overlerin
10
ml
veya
daha
büyük
olması
olarak kabul edilebilir.
•
Transabdominal
USG’de
ise
folikül
sayımının
güvenilirliğinin
azalması
nedeniyle
asıl
olarak
over
hacmi
dikkate alınmalıdır.
•
Düzensiz
menstruasyon
öyküsü
olan
ve
hiperandrojenizm
saptanan
hastalarda
tanı
için
USG
şart
değildir, PKOS fenotipini tanımlamakta yardımcı olabilir.
Diğer Notlar:
•
Hastalar değerlendirilirken etnik kökenleri dikkate alınmalıdır.
•
PKOS veya PKOM tanımlamasında serum AMH ölçümümün yeri yoktur.
PKOS TANILI HASTALARDA RİSK DEĞERLENDİRİLMESİ:
•
Kardiovasküler Hastalık (KVH) Risk Değerlendirilmesi ve kilo kontrolü:
o
PKOS
hastalarının
kilo
takibi
ve
kontrolü
için
takibe
alınmaları,
6-12
ay
ara
ile
değerlendirilmeleri
önerilir.
o
Boy, kilo ve bel çevresi ölçülmelidir. Yıllık kan basıncı ölçümü yapılmalıdır.
o
Her
PKOS
hastası,
KVH
için
risk
değerlendirilmesine
alınmalıdır.
Obezite,
tütün
kullanımı,
dislipidemi,
hipertansiyon,
bozulmuş
glukoz
toleransı
veya
fiziksel
hareket
azlığı
varsa
artmış
KVH
riski olarak kabul edilir
o
Fazla
kilolu
veya
obez
PKOS’lu
kadınlara,
yaşları
ne
olursa
olsun
açlık
lipid
profili
bakılmalıdır
(total kolesterol, LDL, HDL, Trigliserid). Sonuçlara göre hastanın takibi planlanır.
o
Obstruktif uyku apnesi açısından hastanın sorgulanması önerilir.
Bu
gözden
geçirme
yazısında
‘fiziksel
aktivite’
iskelet
kasları
ilen
yapılan
vücut
hareketleriyle
enerji
kullanımını
ve
‘egzersiz’
ise
tekrar
eden,
planlı
ve
yapısı
olan
fiziksel
aktiviteler
olarak
tanımlanmaktadır.
Fiziksel
aktivite
aksi söylenmedikçe aerobik olarak yapıldığı kabul edilmelidir.
Yaşam kalitesini arttırmakta egzersizin rolü
Kanserle
yaşayanlarda
(çoğunlukla
meme
fakat
birçok
kanser
tipi
dahil)
yapılan
randomize
kontrollü
çalışmalar
sonucu
hazırlanan
iki
Cochrane
derlemesinde
egzersizin
fiziksel
fonksiyonlar,
kanser
ilişkili
semptomlar
ve
yaşam kalitesi açısından kanser tedavisi sırasında ve sonrasında iyileşmeye neden olduğu gösterilmiştir.
Aktif
kanser
tedavisi
esnasında
yapılan
egzersizin
kanser
ilişkili
yorgunluk,
depresyon,
anksiyete,
uyku
problemleri,
sağlık
ilişkili
yaşam
kalitesi
ve
fiziksel
fonksiyonlarda
iyileşmeye
neden
olduğu
ve
aktif
kanser
tedavisi
sonrasında
duygusal,
sosyal
ve
seksüel
fonksiyonlarda
iyileşmeye
ve
acı,
anksiyete
ve
yorgunlukta
azalmaya
sebep
olduğu
gösterilmiştir.
Bir
randomize
kontrollü
çalışmada,
egzersizle
meme
kanserli
hastalarda
lenfödemin %50 oranda azaldığı bulunmuştur.
Endometrium kanseri sağ kalanları
Evre
1
-2
endometrium
kanserli
75
aşırı
kilolu
ve
obez
kadında
yapılan
bir
randomize
kontrollü
çalışmada
(SUCCEED)
altı
aylık
fiziksel
aktivite
ve
beslenme
önerileriyle
fizik
aktivitenin
haftalık
84
dakikadan
altıncı
ayın
sonunda
249
dakikaya
çıktığı
(kontrollere
göre
100
dk
daha
fazla,
%95
CI,
6-194,
p=0,038)
ve
aktivite
grubunda 3 kg kilo kaybı olurken, kontrol grubunun 1,4 kg aldığı saptanmıştır (%95CI; -5,8,-3,5 p<0,001).
33
jinekolojik
kanserle
yaşayan
ve
yorgunluk
şikayeti
olan
hastada
yapılan
12
haftalık
randomize
kontrollü
çalışmada
fiziksel
aktivite
uygulayan
grupta
yorgunluk
semptomlarında
azalma
anlamlı
olarak
daha
fazla
olduğu gösterilmiştir.
Over kanseri sağ kalanları
Over
kanserinde
birçok
tek
kollu
pilot
çalışmada
düşük
ve
orta
yoğunlukta
egzersizin
kemoterapi
sırasında
uygulanabilirliği gösterilmiş, katılımcıların üçte ikisinden fazlasının egzersiz hedefine ulaştığı saptanmıştır.
Yakın
dönemde
fiziksel
olarak
inaktif
144
over
kanseri
sağ
kalanında
yapılan
randomize
kontrollü
çalışmada
altı
aylık
orta
yoğunlukta
evde
uygulanan
egzersiz
programıyla
ortalama
egzersiz
süresinin
haftada
166
dakikaya
çıkarıldığı
ve
katılımcılardan
%65’inin
haftalık
150
dakika
üzerinde
fiziksel
aktivite
yapabildiği
saptanmıştır.
Egzersiz
uygulayan
grupta
anlamlı
olarak
fiziksel
sağlıkla
ilişkili
yaşam
kalitesinde
artış
ve
yorgunluk şikayetinde anlamlı azalma saptanmıştır.
Egzersizin kanser sağ kalımına katkısı
2015’te
yapılan
bir
meta
analize
göre
fiziksel
aktivitesi
en
az
ve
en
çok
olan
meme
kanserli
hasta
grupları
karşılaştırıldığında
tüm
nedenlere
bağlı
mortalitenin
%48
oranda
farklı
olduğu
bulunmuştur.
2016’da
yapılan
bir
diğer meta analizde ise bu fark %38 olarak gösterilmiştir.
10
MET-saat
haftalık
(MET,
metabolik
denk;
fiziksel
aktivitede
harcanan
enerji
için
kullanılan
birim)
egzersizin
tüm
nedenlere
bağlı
mortaliteyi
%27
ve
meme
kanserine
bağlı
ölümlerin
de
%25
oranında
azalttığı
bulunmuştur.
Doz
yanıt
ilişkisini
gösteren
bir
meta
analizde
ise
5,
10
ve
15
MET-saat/haftalık
egzersizin
meme
kanseri
mortalitesini
%6,
%11
ve
%16
oranında
azalttığı
ve
tüm
nedenlere
bağlı
ölümleri
ise
%13,
%24
ve
%34
oranında düşürdüğü gösterilmiştir.
Meme ve Jinekolojik Kanser Sağkalımında Egzersizin Rolü
The Role of Physical Activity in Breast and Gynecologic cancer survivorship
Kathryn P. Pennington, Anne McTiernan. Gynecologic Oncology 149 (2018) 198–204.
Özetleyen: Dr. Engin Çelik
İyileşmiş sağ kalımın potansiyel mekanizmaları
Kanserli
hastalarda
yapılan
fiziksel
aktivite
çalışmalarında
sistemik
inflamasyon,
insülin
yolağında
değişimler,
hücre
ilişkili
bağışıklık
sisteminde
iyileşme
ve
bazı
steroid
hormon
düzeyinde
değişme
gibi
mekanizmaların
kanser
gelişimi
ve
nüksün
önlenmesinde
rol
alabileceği
gösterilmiştir.
Bu
sağ
kalım
etkisini
kilo
kaybından
bağımsız
olup
olmadığı
bilinmemektedir.
Bazı
araştırmacılar
kemoterapi
esnasında
yapılan
egzersizin
kemoterapiyi
tamamlama
oranında
artışa
sebep
olduğunu
varsaymaktadırlar.
Egzersizin
ikinci
ve
üçüncü
seçenek
kemoterapi
uygulamalarının
kullanımını
kolaylaştığı
gösterilmiştir.
Aynı
zamanda
egzersiz
sitotoksik
kemoterapinin ilaç dağılımı, farmakodinamisi ve metabolizmasını da etkileyebilmektedir.
Genel
popülasyonda
da
egzersizin
kardiyovasküler
hastalık
ve
mortaliteyi
azalttığı
bilinmektedir.
Çoğu
kanserli
hastada bulunan komorbid durumlar (özellikle obez endometrium kanserliler) bu durumdan faydalanabilirler.
Kanser sağ kalanlarında fiziksel aktivite kılavuzları
Amerikan
spor
hekimliği
cemiyeti
(ACSM)
85
randomize
kontrollü
çalışmayı
inceledikten
sonra
kanserli
hastaların
tedavi
esnasında
ve
sonrasında
egzersizleri
güvenli
bir
şekilde
yapabilecekleri
sonucuna
varmıştı.
ACSM
kanserle
yaşayanlara
haftalık
150
dakikalık
orta
yoğunlukta
aerobik
egzersiz
ya
da
75
dakikalık
yüksek
yoğunlukta
egzersizi
önermektedir.
Eğer
hastanın
fiziksel
durumu
önerilen
egzersizleri
yapmasına
engel
oluyorsa
hastaların
olabildiğince
aktif
olmaları
önerilmektedir.
2012’de
yayınlanan
Amerikan
Kanser
Cemiyeti
beslenme ve fiziksel aktivite kılavuzu da ACSM ile aynı önerilerde bulunmaktadır.
Periferal
nöropati
ve
kas-iskelet
sistemi
morbiditeleri
olanlarda
egzersiz
programının
modifiye
edilmesi
gerekmektedir.
Kemik
metastazları
ve
kardiyak
problemleri
olanlarda
ise
egzersizin
güvenliği
açısından
tıbbi
değerlendirilmeden
geçilmesi
önerilmektedir.
Egzersiz
ilişkili
ani
kardiyak
ölümler
en
çok
alışılmamış
veya
ağır
egzersizler
sırasında
olmaktadır.
Genel
durumu
iyi
olmayanların
öncelikle
hafif
egzersizle
(örneğin
yürüyüş)
başlamaları ve durumları iyileştikçe egzersizi ağırlaştırmaları önerilmektedir.
Fiziksel aktivite kılavuzlarına uyan az sayıda kanser sağ kalanı mevcuttur
Jinekolojik
kanserli
5015
hastanın
dahil
olduğu
popülasyon
bazlı
anket
çalışmasında
tanıdan
1
yıl
sonra
fiziksel
aktivite
kılavuzlarının
önerilerine
hastaların
%55’nin
uymadığı
anlaşılmıştır.
Bu
ve
buna
benzer
çalışmalar
derlendiğinde
endometrium
ve
over
kanserli
hastaların
%30-31’inin
fiziksel
aktivite
kılavuzlarına
uyum
sağladığı
görülmektedir.
Fakat
bu
çalışmalar
hastaların
kendi
beyanları
üzerinden
yapıldığı
için
fiziksel
aktivitelerini
abartılı
göstermiş
olabilirler.
Ulusal
sağlık
ve
beslenme
çalışmasında
hastalar
adımsayar
ile
takip
edildiklerinde
meme
kanserlilerin
%11’i,
endometrium
kanserlilerin
%12’si
ve
serviks
kanserlilerin
ancak
%2’sinin önerilere uyduğu gösterilmiştir.
•
Disparoni
fiziksel
veya
psikoseksüel
problemlerden
kaynaklanabilir,
hatta
bu
iki
durumun
birbiri
ile
birlikte
olma ihtimali hatırısayılır derecede yüksektir.
•
Semptomların
aniden
ortaya
çıkması
psikoseksüel
bir
nedene
bağlı
olabilirken,
semptomlarda
meydana
gelen kademeli bir artış sebebin fiziksel veya anatomik olma olasılığını artırır.
•
Belirgin bir fiziksel nedene sahip olan hastalarda bile, psikolojik ve sosyal sorunların araştırılması gerekir
•
Hastanın
düşünceleri,
duyguları
ve
fikirleri
keşfedilmelidir.
Perineal
masaj
vajinismusu
azaltmak
ve
vulvodiniye yardım etmek için yararlı bir yöntem olabilir.
Disparoni,
16-74
yaş
arası
cinsel
olarak
aktif
kadınların
yaklaşık%
7,5'ini
etkileyen
yaygın
fakat
yeterince
anlaşılmamış bir sorundur.
Ağrının
türünün
anlaşılması
ve
bu
ağrının
yüzeyel
veya
derin
olup
olmadığının
ayırt
edilmesi
sebebini
belirlemeye
yardımcı
olabilir.
Disparoni,
55-64
yaşlarındaki
(%
10.4)
ve
16-24
yaşlarındaki
(%
9,5)
kadınlarda
en sık görülür.
Hastayı nasıl değerlendirmeliyim?
Burada
amaç
cinsel
problemi
tanımlamak,
ağrının
tıbbi
veya
jinekolojik
nedenlerini
tanımlamak
ve
psikoseksüel bilgi toplamaktır.
Hastanın anamnezi
Açık
uçlu
sorularla,
yargısız
bir
yaklaşım
içinde
detaylı
sorgulama
önemlidir
Ağrılı
cinsel
ilişki
ifadesiyle
hastanın neyi kastettiğini netleştirin
Semptomların
başlangıcını
sorgulayın
(ÇÜNKÜ
ANİ
BAŞLANGIÇ
VE
ZAMAN
İÇİNDE
İLERLEYEN
BİR
FORM
ÖNEMLİ)
Hastanın
çevresindeki
diğer
psikolojik
ve
sosyal
etkenleri
gözönünde
bulundurun.
Önemli
olanlar
çözümlenmemiş
sorunlar,
korku
veya
kayıp
duygularıdır;
zor
bir
çocukluk;
ilişkilerde
memnuniyetsizlik
veya
mutsuzluk; ya da istismar.
‘Detaylı obstetrik, jinekolojik ve cinsel hikaye etiyolojiyi anlamakta faydalı’
DİSPARONİ Bilinmesi gerekenler
Lee NMW, Jakes AD, Lloyd J, Frodsham LCG, BMJ,2018 Jun 19;361:k2341
Tercüme: Dr. Ezgi Darıcı
Psikoseksüel bir değerlendirme yapın
Psikoseksüel
konuları
tartışmanın
zaman
alıcı
olabileceğine
dair
popüler
bir
yanlış
kanı
vardır,
fakat
asıl
konuların
tartışılması
gereksiz
araştırma
ve
prosedürleri
engellediğinden
zaman
ve
maliyetten
tasarruf
sağlayacaktır.
Psikoseksüel
değerlendirme
için
yararlı
bir
yaklaşım,
3
numaralı
kutuda
özetlenen
"LOFTI"
(dinleme,
gözlemleme, hissetme, düşünme, yorumlama) şeklindedir.
Fizik muayenede nelere dikkat etmeliyim?
•
Abdominal palpasyon-abdominal veya pelvik kitle sık görülmemektedir, ancak mutlaka dışlanmalıdır.
•
Vajinal muayene (her zaman gerekli olmayabilir)
o
Yırtıklar, çatlaklar, eritem, kandidiyazis veya dermatoz için vulva ve perineyi inceleyin.
o
Hastada
vajinal
doğumlar
veya
epizyotomi
varsa
kötü
tamir
veya
yara
izi
olup
olmadığını
kontrol
edin
o
Arka fourchette’in mikrofissürleşmesi dermatiti işaret edebilir.
o
Herhangi
bir
liken
skleroz
veya
liken
planus
görüntüsüne
dikkat
edin
(tipik
“sekiz
figürü"
depigmentasyonu)
o
Hipopigmentasyon,
elastik
olmayan
yumuşak
doku
veya
parlak
epitel
gibi
postmenopozal
vulvovajinal atrofi bulgularına bakın.
Spekulum muayenesi:
•
Hasta spekulum ile rahatsa yapılmalı, bol kayganlaştırıcı kullanın
•
Hastanın
vulvodini
veya
vulvar
dermatozu
varsa
veya
belirgin
bir
psikoseksüel
neden
mevcutsa
ve
dolayısıyla bunu gerektirecek bir anamnez yoksa spekulum muayenesi yapmayın.
•
Bir
hasta
"küçük
spekulum"
isterse,
bunun
neden
gerekli
olduğunu
sorun.
Hastanın
küçük
bir
vajinaya
sahip
olduğu
düşüncesi
varsa
ve
bunun
cinsel
işlevine
zarar
vereceğine
dair
bir
inancı
varsa
endişelerini
arttırmamaya özen gösterin
•
Ağrılı veya vajinismuslu hastalar spekulumları kendileri yerleştirmeyi tercih edebilirler.
•
Anormal akıntı varsa, mikroskopi, kültür ve duyarlılık için kültür örneği alın (klamidya ve gonore dahil)
•
Bu, diğer senaryolarda bunu zorlaştıran kadınlardan servikal smear almak için bir fırsat olabilir.
Vajinal
duvarların
muayenesi,
pelvik
taban,
rektovajinal
septumda
ve
douglasta
endometriotik
nodülleri
ortaya
çıkarabilir.
Vajinal
septum
gibi
vajina,
serviks
veya
uterustaki
anatomik
varyasyonlar,
kalınlaşmış
bir
uterosakral ligament, rektovajinal septum veya hareketsiz uterus endometriozise işaret edebilir.
Disparoninin fiziksel nedenleri nelerdir?
Yüzeyel ve derin olabilir.
Disparoni Hastalarını Nasıl Yönetirim?
•
Perineal
masaj,
kadınların
kendi
üreme
organlarıyla
yeniden
bir
ilişki
oluşturmak
faydalı
bir
yöntemdir
ve
bu
nedenle
vajinismusu
azaltabilir
ve
vulvodiniye
yardım
edebilir.
İnert
yağlar
(hindistancevizi
yağı
gibi)
günde iki kez kullanılmalıdır; başparmak ile kendine masaj daha kolaydır.
•
Banyoda
vajinal
bölgeyi
yıkama
için
(sabun,
duş
jeli
veya
mendil
içermeyen)
inert
yağlar
(zeytinyağı)
kullanılmalıdır.
Ağartılmamış,
boyanmamış,
pamuklu
sıhhi
korumalı
ve
biyolojik
olan,
bozulmamış
çamaşır ürünleri kullanılmalıdır.