Değerli meslektaşlarımız
,
TJOD
İstanbul
Bülteni
Ocak-Şubat
2021
sayısı
ile
hepinize
tekrar
merhabalar,
TJOD
İstanbul
yönetim
kurulu
ve
bülten
editoryal
ekibi
olarak
yeni yılınızı kutlar, 2021 yılının hepimiz için daha iyi olmasını dileriz…
Son
bir
yıl
COVID_19
pandemisi
ile
tüm
sağlık
çalışanları
canları
pahasına
mücadele
etmekte
ve
hayatlarını
kaybetmekte,
bu
süreçte
hayatını
kaybeden
tüm
hekim
ve
sağlık
çalışanlarını
saygı
ile
anıyor,
aile
ve
yakınlarına sabırlar diliyoruz.
TJOD İstanbul bültenleri için emektar hocalarımız ile söyleşilerimize
Dr.
Fehmi
Yazıcıoğlu
hocamız
ile
devam
ediyoruz.
Değerli
tecrübelerini
ve
bilgilerini
bizler
için
paylaştığı
için
hocamıza
ve
söyleşiyi
yapan
Dr.
Tuğba
Saraç
Sivrikoz
’a
teşekkür
ederiz.
Hepimiz
için
ve
özellikle
genç
meslektaşlarımız için yararlı olacağını umuyor, okumanızı tavsiye ederiz.
Değerli
üyelerimiz,
İçişleri
Bakanlığı
derneklerin
genel
kurul
toplantılarını
COVID_19
nedeniyle
ertelenmiştir, yeni bilgi gelmesi durumunda sizler ile paylaşılacaktır…
TJOD
İstanbul
Ocak-Şubat
2021
Bülteninde
klinikte
yararlı
olacağını
düşündüğümüz
bir
çok
makale
bulacaksınız.
Bu
sayımızda
katkı
yapan,
makalelerin
özetlenmesinde
emek
harcayan
editörlerimiz
Barış
Ata,
Engin
Oral
ve
editöryel
üyelerimiz
Hakan
Erenel,
Harika
Yumru
Çeliksoy,
Verda
Alpay
Türk,
Nadiye
Köroğlu,
Halime
Çalı
Öztürk
ve
webmaster
Hakan
Köyağası’
na
yönetim
kurulu
olarak
teşekkür ederiz…
Sevgilerimizle.
Ocak 2021
TJOD İstanbul YK adına
Dr. Ahmet Gül
TJOD İstanbul Başkanı
Ocak-Şubat 2021
Değerli Meslektaşlarım,
Pandeminin
birinci
yılını
tamamlamak
üzere
olduğumuz
bugünlerde
yeni
bir
bültenle
beraberiz.
Örneği
olmayan
günlerden
geçerken
bir
yandan
hastalarımıza,
hatta
jinekoloji
ve
obstetri
alanı
ötesinde
COVID19
hastalarına
bakarken
bir
yandan
sağlığımızı
korumaya
ve
yaşamımızı,
eğitimimizi
devam
ettirmeye
çalışıyoruz.
Bu
süreçte
bir
akrabasını,
arkadaşını,
sevdiğini
kaybetmeyenimiz
yok
muhtemelen.
Hepinize
sağlık,
sabır
ve
kuvvet
ile
daha
iyi
bir
yıl
diliyorum.
Bu
sayıda
ülkemizde
fetal
ultrasonografinin
öncülerinden,
asistan
eğitimine
uzun
zaman
katkı
vermiş,
eleştirel
analiz
becerileri
ile
bir
çoğumuza
toplantılarda
ilham
veren
hocalarımızdan
Fehmi
Yazıcıoğlu
ile
yeni
bülten
üyemiz
Tuğba
Saraç
Sivrikoz
’un
yaptığı
röportaj
ile
başlıyoruz.
Bu
sayıda
sunduğumuz
makaleler
içerisinde
COVID
aşılarıyla
ilgili
Society
of
Maternal
Fetal
Medicine
bildirisi
bulunuyor.
COVID-19’un
kendisi
kadar
aşılar
da
benzer
derecede
bilinmeyen
içeriyor.
Hangi
tür
aşı
gebelikte
ne
kadar
etkili,
ne
kadar
güvenli
ve
koruyucu
oldukları
hakkında
maalesef
direkt
veri
halen
bulunmuyor.
Bu
nedenle
bilimsel
derneklerin
önerileri
de
yorumlara
göre
farklılık
gösteriyor.
Pandemi
başladığından
bu
yana
Avrupa
İnsan
Üremesi
ve
Embryolojisi
(ESHRE)
Derneğinin
COVID-19
çalışma
grubunda
görev
yapıyorum
ve
bu
çok
uluslu
grupta
COVID-19
ile
üreme
tıbbı
üzerine
rehberler,
makaleler,
bildiriler
hazırlıyoruz.
Aşı
üzerine
hazırladığımız
bildiri
en
çok
zamanımızı
alan
ve
tavsiye
oluşturmakta
zorlandığımız
oldu.
Açıkçası
biz
sunduğumuz
SMFM
bildirisindeki
kadar
direkt
bir
sonuca
varamadık.
Şahsi
düşüncem
gebeleri
ve
gebe
kalmayı
planlayan
çiftleri
belirsizlikler
hakkında
bilgilendirerek
seçim
yapmalarını
sağlamak.
Gebelik
planlayanların,
teorik
olarak
aşının
zararı olması beklenmese de son dozdan sonra iki ay beklemelerinin daha tedbirli yaklaşım olacağını düşünüyorum.
Bir
diğer
makalemiz
Amerikan
Üreme
Tıbbı
Derneği’nin
açıklanamayan
İnfertilite
yönetimi
ile
ilgili
kılavuzu.
Bu
kılavuzda
belirtilen
noktalardan
özellikle
vurgulanması
gerekenler
bence
açıklanmayan
infertilitede
sadece
zamanlanmış
koitus,
sadece
hCG
ile
ovulasyonun
tetiklenmesi,
sadece
oral
ajanlarla
ovaryan
stimülasyon
veya
sadece
IUI
uygulamalarının
gebelik
şansını
artırmadığı
ve
yapılmaması
gerektiği.
Yeterince
bekledikten
sonra
ovaryan
stimülasyon
ve
IUI
veya
IVF
arasında
bilinçli
seçim
yapılması
gerekiyor.
Gonadotropin
ile
IUI,
ülkemizde
zorunlu
olduğu
gibi
gelişen
folikül
sayısı
iki
ile
sınırlandığında
ilave
bir
avantaj
getirmiyor.
Bu
konuda
IVF
için
rapor
çıkartılabilmesi
için
SUT’da
gereken
iki
siklus
gonadotropin
IUI
zorunluluğunun
gözden
geçirilmesi
için
SGK
nezdinde
girişim
yapmak
derneklerimize
düşüyor.
TSRM’nin
bu
konuda
girişimde
bulunacağını
şimdiden söyleyebilirim.
Obstetri
makalemizde
bu
ay
yapılan
toplantımızda
detaylı
tartışılan
NIPT
konusu
işleniyor.
Toplantıyı
izleyemeyenler
hem
websitemizden kayda ulaşabilir hem de bu makaleye bakabilirler.
Onkoloji
makalemiz
ise
BRCA
ve
benzer
mutasyonları
taşıyan
kadınarda
over
kanseri
riskini
azaltmak
için
risk
azaltıcı
salpingoooferektomi
ile
öne
salpinjektomi
sonra
ooferektomi
yaklaşımlarının
güvenlik,
yaşam
kalitesine
etkileri
ve
kabul
edilebilirliği hakkında güncel verileri ve devam eden çalışmaları derliyor.
Bülten
için
iki
yıldan
uzun
süredir
emek
veren
ekibimize
yeni
katılan
üyelerimizle
daha
geniş
bir
kadroyla
sizlere
günlük
uygulamalarınızda
yardımcı
olacağını
umduğumuz
güncel
makaleleri
getirmeye
devam
edeceğiz.
İki
yıldan
uzun
zamandır
kişisel
zamanlarından
fedakarlık
eden
meslektaşlarım
Berna
Aslan,
Cenk
Yasa,
Engin
Çelik,
Engin
Türkgeldi,
Hakan
Erenel,
Nadiye
Köroğlu,
Sinem
Ertaş’
a
huzurlarınızda
tekrar
teşekkür
ederken,
yeni
katılan
üyelerimiz
Başak
Kaya,
Doğan
Vatansever,
Halime
Çalı
Öztürk,
Hamdullah
Sözen,
Harika
Yumru,
Öznur
Dündar
Akın,
Serdar
Aydın,
Tuğba
Sivrikoz,
Üzeyir Kalkan
ve
Verda Alpay
’a hoşgeldiniz diyorum.
Her zaman bültenle ilgili önerilerinizi beklediğimizi hatırlatarak iyi dileklerimi sunuyorum.
Dr. Barış Ata
barisata@ku.edu.tr
Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi
TJOD İstanbul Yönetim Kurulu
Dr. Ahmet Gül (Başkan)
Dr. Recep Has (2. Başkan)
Dr. Funda Güngör Uğurlucan (Sekreter)
Dr. Veli Mihmanlı (Sayman)
Üyeler (Soyadı Sırası)
Dr. Halil Aslan
Dr. Barış Ata
Dr. Burcu Özmen Demirkaya
Dr. Albert Kazado
Dr. Engin Oral
Dr. Abdullah Tüten
Dr. Gökhan Yıldırım
Editörler
Dr. Barış Ata
Dr. Engin Oral
Bültene yardımcı olan
Editöryel Üyeler
(soyadı sırasıyla)
Dr. Öznur Dündar Akın
Dr. Verda Alpay
Dr. Serdar Aydın
Dr. Üzeyir Kalkan
Dr. Başak Kaya
Dr. Halime Çalı Öztürk
Dr. Tuğba Saraç Sivrikoz
Dr. Hamdullah Sözen
Dr. Doğan Vatansever
Dr. Harika Yumru
•
•
23/10/1956 tarihinde İzmir’de doğdu.
•
Evli ve 2 kız çocuk babasıdır.
•
İlkokul eğitimini 1967 yılında Pertevniyal İlkokulu’nda, ortaöğretim ve lise
eğitimini İstabul Erkek Lisesi’nde tamamlamıştır.
•
Tıp Eğitimi: İstanbul Tıp Fakültesi (1974-1980)
•
Tıpta Uzmanlık Eğitimi: İstanbul Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum
Kliniği (1980-1985)
•
Görev yaptığı kurum veya kuruluşlar ve görevi:
o
Askerlik Hizmeti: 1987 Adana Asker Hastanesi
o
Mecburi Hizmet: 1989 Midyat Devlet Hastanesi
o
Başasistanlık: 1992 Şişli Etfal Hastanesi
o
Klinik şef muavinliği: 1998 Taksim İlkyardım Hastanesi
o
Klinik şefi: 1998-2011 Süleymaniye Kadın -Doğum ve
Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi
o
Serbest Muayenehane hekimliği: 2011’ den günümüz
•
Varsa önceki veya güncel dernek başkanlıkları:
o
Bir dönem Perinatoloji Uzmanları Derneği başkanlığı
Kadın
Hastalıkları
ve
Doğum
alanında
kendi
gelişim
sürecinizden
bahseder
misiniz?
Sizi
Perinatoloji’ye
yönlendiren hangi oluşumlardı?
İlk
kez
mecburi
hizmetimi
yaptığım
Midyat'ta
en
ağır
gebelik
ve
doğum
komplikasyonlarıyla
doğru
dürüst
ekipman,
personel,
kan
bankası,
hatta
röntgen
cihazı
bile
olmayan
bir
hastanede
tek
başıma
mücadele
etmek
zorunda
kaldım.
Bu
mücadelenin
bana
kazandırdığı
en
büyük
şey
bunu
görmem
oldu:
Başarısızlıklarımızın
en
büyük
sebebi
hazırlıksız
olmak,
istenmeyen
sürprizler
ile
karşılaşmak
idi.
Bu
nedenle
İstanbul
Şişli
Etfal
Hastanesi’nde
başasistanlığa
başladığım
gün,
o
dönemin
en
iyi
(üstelik
Doppler’li)
cihazlarından
birini
karşımda
bulunca,
Midyat'ta
edindiğim
deneyimin
ışığında
ultrasonografinin
sürprizleri
azaltma
ve
hazırlıksız
yakalanmama
konusunda
ne
derece
önemli
bir
rol
oynayabileceğini
ilk
kavrayanlardan
biriydim.
Sonuçta
1989’dan
1992’ye
kadar
yerel
karın
çevresi
nomogramından,
kordosentez
ile
preliminer
sonuçlarımıza,
kraniyal
ultrasonografi
deneyimlerimize
kadar
yurdumuz
için
öncü
sayılabilecek
çalışmaları
yapıp
perinatolojiye
ilk
adımızı
atmış
olduk.
Daha
sonra
Süleymaniye
Doğumevi’nde
hevesli
diğer
meslektaşlarımla
birlikte
bir
prenatal
tanı
birimi
oluşturup
bu
birimi
perinatolojinin
rutin
invaziv
girişimlerinden,
plasenta
yapışma
anomalilerine,
ağır
preeklampsiden
gestasyonel
diyabete
kadar
her
sorunla
yetkin
bir
şekilde
ilgilenen
bir
birim
haline
getirdik.
Bu
birim
fetal
kalp
taramasını
2.trimester
ayrıntılı
fetal
anomali
taramasına
entegre
eden
ilk
kurumlardan biriyidi.
Perinatolog Uzm. Dr. Hasan Fehmi Yazıcıoğlu
Söyleşiyi Yapan: Dr. Tuğba Saraç Sivrikoz
Önleyici
yöntemler
(maske,
sosyal
mesafe,
el
hijyeni,
izolasyon
ve
temaslı
takibi
ile
hızlı
test)
SARS-CoV-2
bulaşını
belirgin
derecede
azaltabilse
de
uzmanların
ortak
görüşü,
yalnızca
etkin
bir
COVID-19
aşılamasının
pandemiyi
bitireceği
yönündedir.
Primer
korunmanın
ötesinde
COVID-19’u
alt
etmek
için
en
umut veren strateji aşılamadır.
Gebelik,
ağır
COVID-19,
hastaneye
yatış
ve
mortalite
için
yüksek
riskli
bir
durum
olarak
sınıflandırılsa
da,
aşılama
çalışmalarına
katılımda
gebelik
hala
dışlanmaktadır.
Maternal-Fetal
Tıp
Birliği
(SMFM)
ve
diğer
öncü
dernekler,
sürekli
olarak
gebe
ve
emziren
kadınların,
özellikle
aşağıdaki
kriterlerin
karşılanması
halinde,
aşılama
çalışmalarına
dahil
edilmesini
önermiştir:
gebeliğin
hastalık
veya
ağır
hastalık
için
artmış
bir
duyarlılık
taşıması;
bebeği
korumak
için
en
iyi
yaklaşımın,
en
etkin
yöntem
olan
ve
bebek
aşılanmadan
önce
yenidoğanın
doğrudan
korunmasını
sağlayan
plasentadan
pasif
antikor
transferi
olması;
aktif
bir
salgın
varlığı.
Son
olarak,
var
olan
“dışlayarak
koruma”
zararlı
bir
yaklaşımdır.
Ayrıca,
emziren
kadınların
bu
çalışmalardan
dışlanması için biyolojik bir gerekçe bulunmamaktadır.
30
Kasım
2020
itibariyle,
global
COVID-19
aşı
çalışmalarında
130’dan
fazla
aşı
yer
almaktadır,
bunların
13’ü
faz
III
çalışmalarındadır
ve
6’sı
erken
veya
sınırlı
kullanım
için
onay
almıştır.
Erken
etkinlik
gösteren
3
aşı
medyada
yer
bulmuştur
(AstraZeneca’nın
AZD1222,
Moderna’nın
mRNA-1273,
Pfizer’in
BNT162b2),
ancak
sadece
mRNA-1273
için
veriler
ön
baskı
biçiminde
bir
makalede
yayınlanmıştır.
Bu
aşılarda,
mRNA
tabanlı
Moderna
ve
Pfizer
aşılarında
olduğu
gibi
nükleik
asit
yapısından
aşı
ekspresyonu
veya
AstraZeneca’nın
aşısına
olduğu
gibi
viral
vektör
kullanılması
gibi
yeni
jenerasyon
teknolojiler
kullanılmaktadır.
AstraZeneca’nın
viral
vektör
kullanımı,
Ebola
aşısında
kullanılan
mekanizma
ile
benzerdir
ve
bu
yeni
jenerasyon
platformları
kullanan
tek
düzenlenmiş
aşıdır.
Ebola
aşısı
gebelikte
uygulanmış
ve
kabul
edilebilir
bir
güvenlik
profili
sergilemiştir.
Gebelikte
kullanımı
ile
ilgili
verilerin
bilindiği
konvansiyonel
teknolojileri
kullanan
diğer
aşılar
(mevsimsel
grip
aşılarındakine
benzer
teknolojileri
kullanan
COVID-19
PiCoVacc
ve
NVX-CoV2373)
henüz
faz
I ve II çalışmalardadır.
Genellikle,
SMFM
gebe
kadınların
COVID-19
aşıları
ile
ilgili
çalışmaların
tüm
evrelerine
ulaşma
şansı
olmasını
ısrarla
önermektedir
ve
karar
verme
sürecine
gebe
ile
doktorunun
birlikte
dahil
olmasını
vurgulamaktadır.
Danışmanlık
aşı
güvenliği
ile
mevcut
verileri,
SARS-CoV-2
enfeksiyonunun
gebelerdeki
risklerini
ve
kadının
enfeksiyon
ve
ağır
hastalık
için
bireysel
riskini
dengelemelidir.
Veriler
biriktikçe,
danışmanlık
yön
değiştirecektir;
bazı
aşılar
gebeler
için
daha
uygun
olacaktır.
İlk
mevcut
aşı
olacağı
düşünülen
mRNA
aşıları,
canlı
bir
virüs
içermemektedir,
bunun
yerine
viral
mRNA’nın
kullanımı
ile
hümoral
ve
hücresel
immün
yanıtı
indüklemektedir.
Sağlıkçılar,
ayrıca
hastalarına
mRNA
aşılarında
teorik
olarak
fetal
hasar
oluşturma
riskinin
çok düşük olduğunu söylemelidir.
SMFM,
aşılama
için
öncelikli
kabul
edilen
sağlıkçılara,
gebe
olmaları
durumunda
aşı
yapılmasını
önermektedir.
Ulusal
Bilim,
Mühendislik
ve
Tıp
Akademileri
sağlık
hizmetinde
yüksek
risk
altında
çalışanların
ve
ilk
basamakta
çalışanların
ilk
önce
aşılanacaklar
arasında
olması
gerektiğini
bildirmektedir.
Bu
çerçevede
gebe
kadınlar
açıkça
hedef
olarak
gösterilmiş
olmasa
da,
diğer
açılardan
uygun
olan
gebe
ve
emziren
kadınlara
aşı
önerilmelidir.
COVID-19
aşısının
gebelikteki
uygunluğunu
değerlendirmek
için
etkinlik
ve
güvenilirliği
ile
ilgili
veriler
geldikçe
SMFM
de
bu
verileri
takip
edecek
ve
önerilerini
güncelleyecektir.
SMFM
ayrıca
gebe
ve
emziren
kadınların
devam eden ve gelecek çalışmalara etik olarak dahil edilmesini önermeye de devam edecektir.
Maternal-Fetal TIp Bİrlİğİ AçIklamasI: Gebelİkte SARS-CoV-2 AşIlamasI
Özetleyen: Dr. Verda Alpay Türk
Kısırlık
sorunu
yaşayan
çiftlerin,
standart
değerlendirme
sonrası
%30’u
kadarı
açıklanamayan
infertilite
tanısı
almaktadır.
Bu
değerlendirmede
en
az
bir
tüpün
açık
olması,
kadında
ovulasyonun
gösterilmesi
ve
erkekte
semen
analizinde
yeterli
sayıda
hareketli
sperm
olması
gerekir.
Açıklanamayan
infertilitede
tedavi
edilebilir
bir
neden
ortaya
konulamadığından
tedavi
de
ampiriktir.
Sıklıkla
kullanılan
tedaviler
oral
ajanlarla
veya
gonadotropinler
ile
ovaryan
stimülasyon
(OS)
ve
intrauterin
inseminasyondur
(IUI).
Ovaryan
stimülasyon
birden
fazla
matür
folikül
gelişimini
uyarmaya
yönelik
farmakolojik
tedavidir.
Anovulasyonu
olan
kadınlarda
ovulasyonu
uyarmak
için
uygulanan
farmakolojik
tedavi
olan
ovulasyon
indüksiyonu’ndan
ayırt
edilmelidir.
OS-
IUI’nın
fertilizasyonda
mevcut
olan
oosit
sayısını
arttırarak
ve
ovulasyon
zamanında
IUI
ile
uterusta
bulunan
motil
sperm
sayısını
arttırarak
siklus
fekunditesini
arttırdığına
inanılmaktadır.
Açıklanamayan
infertilitede
önerilen diğer tedaviler uyarılmamış (doğal) siklusta IUI ve zamanlanmış koit ile birlikte OS’dır.
Doğal Siklusta IUI
Açıklanamayan
infertilitesi
veya
hafif
erkek-faktörü
olan
çiftlerde
IUI
ilk
basamak
tedavidir
çünkü
IVF’e
göre
daha az invazif ve daha ucuzdur. IUI doğal ovulatuar siklusta veya OS ile kombine edilerek yapılabilir.
•
Uyarılmamış
siklusta
IUI’ın,
OS-IUI’a
kıyasla
daha
az
etkin
bir
tedavi
olduğuna
dair
güçlü
kanıtlar
vardır
ve
bekleme yaklaşımına göre daha etkili değildir.
Öneri:
Açıklanamayan
infertilite
tedavisinde
doğal
siklusta
IUI
yapılması
önerilmemektedir.
OS-IUI’a
kıyasla
daha az etkilidir ve bekleme yaklaşımına göre daha etkili değildir (Kanıt düzeyi: A; Tavsiye gücü: Güçlü)
Klomifen Sitrat ile zamanlı ilişki
Klomifen
sitrat
oral
selektif
östrojen
reseptör
modülatörüdür
ve
anovulatuar
infertilite
tedavisinde
sıklıkla
kullanılmaktadır.
Hipotalamus
ve
hipofiz
seviyesinde
östrojen
etkisini
antagonize
ederek,
hipofizden
folikül
stimüle
edici
hormon
(FSH)
ve
luteinize
edici
hormon
(LH)
salınımını
arttırarak
birden
fazla
ovulatuar
folikül
gelişimini uyarır. Ancak, bu mekanizmanın ovulatuar kadının fekunditesini arttırıp arttırmadığı belirsizdir.
•
Zamanlanmış
koit
ile
birlikte
klomifen
sitrat
kullanımının
bekleme
yaklaşımına
göre
daha
etkin
olmadığına
dair kanıtlar iyidir.
Öneri:
Açıklanamayan
infertilite
tedavisinde
zamanlı
koit
ile
birlikte
klomifen
sitrat
kullanımı
önerilmemektedir
ve bekleme yaklaşımına göre daha etkili değildir (Kanıt Düzeyi:B; Tavsiye gücü: Orta)
Aromataz inhibitörleri ile zamanlanmış ilişki
Aromataz
inhibitörleri
meme
kanseri
tedavisinde
kullanılan
bir
ilaç
grubudur.
Aromataz
enzimini
inhibe
ederek
serum
östrojen
düzeylerini
azaltırlar.
Sonuçta
ortaya
çıkan
hipoöstrojenizm
ön
hipofizden
FSH
ve
LH
salınımını
arttırarak
folikül
gelişimini
uyarır.
Özellikle
letrozol
anovulatuar
kadınlarda
ovulasyon
indüksiyonunda
endikasyon dışı olarak kullanılmaktadır (bu endikasyonda FDA onayı yoktur).
•
Açıklanamayan
infertilite
tedavisinde
zamanlanmış
koit
ile
birlikte
letrozol
kullanımının
zamanlanmış
koit
ile
birlikte klomifen kullanımına veya bekleme yaklaşımına göre daha etkili olmadığına dair kanıtlar iyidir.
AçIklanamayan İnfertİlİtesİ olan çİftlerde kanIta-dayalI
tedavİler kIlavuzu
Özetleyenler: Dr. Nadiye Köroğlu - Dr. Halime Çalı Öztürk
Bilmeniz Gerekenler
•
Plasentadan
geçen
DNA
parçalarıyla
yapılan
noninvaziv
prenatal
test
(NIPT)
yüksek
negatif
prediktif
değeri
olan bir tarama testidir ve kombine veya dörtlü testin değerli bir alternatifidir.
•
NIPT
tüm
gebelere
primer
tarama
testi
olarak
önerilebilir
veya
başlangıçtaki
kombine
ya
da
dörtlü
taramayı
takiben bağıl test olarak yapılabilir.
•
Hastaların
taranan
durumlarla
ilgili
tarafsız
biçimde
bilgilendirilmesi,
bunun
yanı
sıra
farklı
tarama
testlerinin
avantajları ve kısıtlılıkları hakkında aydınlatılması gerekir.
Anöplodi taraması
Pek
çok
ülkede
trizomi
21,
18
ve
13
taraması
antenatal
bakımın
rutin
bir
parçasıdır.
11-14.
gebelik
haftalarında
kombine
tarama
(nukal
translusensi,
PAPP-A,
-hCG
ve
maternal
yaş)
veya
14-20.
gebelik
haftalarında
dörtlü
tarama
(-hCG,
ankonjüge
östriol,
-fetoprotein
ve
inhibin
A)
ile
yapılabilir.
Kadınların
%3’ünde
bu
tarama
testlerinde
“yüksek
trizomi
riski”
görülecek
ve
geleneksel
olarak
sonucu
doğrulamak
için
invaziv
işlem
(11+2
itibariyle
koryon
villus
biyopsisi
veya
15
hafta
itibariyle
amniyosentez)
önerilecektir.
Bu
invaziv
işlemlerin
dezavantajı
%0,3
oranında
olan
işleme
bağlı
gebelik
kaybı
riskidir.
NIPT,
yüksek
saptama
ve
düşük
yanlış
pozitiflik oranlarıyla yeni bir tarama testidir.
Bir
gebe
anöploidi
taraması
yapılmasını
tercih
etse
de
etmese
de,
ilk
trimester
ultrason
taraması
gebelik
haftasını
belirlemek,
çoğul
gebeliği,
missed
abortusu
ve
erken
yapısal
anomalileri
saptamak
için
önemli
bir
yöntem olmaya devam etmektedir.
Noninvaziv prenatal test nedir?
NIPT
anne
kanından
yapılan
ve
plasentadan
gebenin
dolaşımına
salınan
DNA
parçalarını,
hücre
dışı
fetal
DNA’yı
değerlendiren
bir
testtir.
11-13.
gebelik
haftası
civarında,
hücre
dışı
fetal
DNA,
annenin
kanındaki
hücre
dışı DNA’nın yaklaşık %10’unu oluşturur. Buna fetal fraksiyon adı verilir.
Trizomi
21,
18
ve
13
için
NIPT
taraması
öneren
pek
çok
ticari
firma
ve
laboratuvar
vardır,
bunların
çoğu
fetal
cinsiyetin
bildirilmesi
seçeneğini
sunmaktadır.
Bazıları
ise,
Turner
(45,
X)
ve
Klinefelter
(47,
XXY)
sendromu
gibi
seks
kromozom
anöploidilerini
veya
DiGeorge
sendromu
(22q11
delesyonu)
gibi
mikrodelesyon
ve
duplikasyonları
da
taramaktadır.
Seks
kromozom
anöploidileri,
mikrodelesyon
ve
duplikasyonlar
için
NIPT
taraması
sınırlı
yayınlanmış
kanıta
dayalıdır;
bu
konu
üzerine
bazı
endişeler
vardır
ve
profesyonel
dernekler
tarafından
desteklenmemektedir.
Fetal
rhesus
D
durumunu
ve
giderek
artan
sayıda
tek
gen
hastalığını
belirlemek için de hücre dışı fetal DNA kullanılabilir.
Anöploİdİ TaramasInda Nonİnvazİv Prenatal Test
Özetleyen: Dr. Hakan Erenel
NIPT için test öncesi ve test sonrası danışmanlık
Kadınlara
tüm
antenatal
tarama
testleriyle
ilgili
objektif
bilgiler
verilmelidir.
Bir
durumun
tıbbi
komplikasyonları
anlatılırken, bu durumu yaşayan birey ve ailelerin deneyimleri de paylaşılmalıdır.
Test
öncesi
danışmanlık
verilirken
kadının
NIPT
testinden
beklentileri
fark
edilmeli
ve
olası
sonuçlara
karşı
tavrı
iyi
değerlendirilmelidir.
NIPT
taramasının
faydalarının
ve
kısıtlılıklarının,
bunun
yanı
sıra
olası
test
başarısızlığının gebe tarafından anlaşıldığından emin olunmalıdır.
Gebe
için
tarafsız
bilgilere
erişmek
zor
olabilir
çünkü
testle
ilgili
bilgilerin
çoğu
ticari
firmalar
tarafından
sağlanmaktadır
ve
avantajları
kısıtlılıkların
üzerine
çıkarma
eğilimindedir.
NIPT
sonucu
“yüksek
risk”
olan
kadınlara
güncel
bilgiler
verilmeli,
bu
sonucun
ne
anlama
geldiği
ve
olası
sonraki
adımlar
dengeli
biçimde
anlatılmalı, ilave bilgi kaynakları ve destek sağlanmalıdır.
Kime NIPT taraması önerilmeli?
İdeal
olarak,
trizomi
21,
18
ve
13
için
anöploidi
taraması
yapılmasını
isteyen
tüm
kadınlara,
primer
tarama
testi
olarak
10.
gebelik
haftasından
itibaren
yapılabilen
NIPT
seçeneği
sunulmalıdır.
Kombine
test
ile
karşılaştırıldığında,
NIPT’in
saptama
oranları
daha
yüksek,
yanlış
pozitiflik
oranları
ise
daha
düşüktür.
Buna
göre,
öploid
gebeliği
olan
daha
az
kadına,
anöploidiyi
dışlamak
için
gebelik
kaybı
riski
olan
invaziv
işlem
yapılacaktır.
Primer
test
olarak
NIPT
ile
kombine
veya
dörtlü
test
arasında
tercih
yapmaya
çalışan
bir
kadınla
konuşulacak
en
önemli
konulardan
biri,
düşük
fetal
fraksiyona
veya
işleme
sorunlarına
bağlı
gelişen
ve
“no-call
[sonuçsuz]”
NIPT
sonucuna
yol
açan
“başarısız”
test
olasılığıdır.
Kadınların
%1-8’i,
ilk
NIPT
testlerinden
sonuç
alamayacak,
bunların
ise
%15-50’si
ikinci
testlerinden
de
sonuç
alamayacaktır.
Düşük
fraksiyona
bağlı
gelişen
no-call
sonucun
daha
erken
gebelik
haftalarında
test
yapılması
halinde,
maternal
ağırlığın
yüksek
olması
durumunda
ve
dikoryonik
ikiz
gebeliklerde
gelişmesi
daha
olasıdır.
Ayrıca,
no-call
sonucun
artmış
anöploidi
riski
ile
ilişkili
olduğunu
göstere
kanıtlar
vardır;
bu
nedenle
no-call
sonucu
olan
kadınlar
invaziv
test
yaptırmak
isteyebilirler.
No-call
sonucu
olan
ve
bunun
yanında
sonucu
yüksek
riskli
gelen
tüm
kadınlara
invaziv
test
yapılırsa,
NIPT’in
pozitif
tarama
oranı
geleneksel
kombine
taramadan
yalnızca
%0,5
daha
düşük
olacaktır
(%2,4’e
%2,9).
Bu
nedenle,
no-call
sonuç
alma
olasılığı
yüksek
kadınlara
(örneğin,
maternal
kilo
yüksekliği)
kombine tarama gibi alternatifler önerilebilir.
NIPT
günümüzde
kombine
veya
dörtlü
testten
daha
pahalıdır.
Sonuç
olarak,
sadece
kombine
veya
dörtlü
testte
trizomi
riski
yüksek
olan
kadınlara
NIPT
önerilmesi
(bağıl
test),
primer
tarama
testi
olarak
NIPT
kullanılmasından
daha
maliyet-etkindir.
Bağıl
test
yönteminde,
ilk
taramada
pozitif
sonuç
alan
kadınlar
ilave
test
yaptırmak
istemeyebilir,
ikinci
sıra
test
olarak
NIPT
yaptırabilir
veya
invaziv
test
yaptırabilir.
Kadının
tercihi,
gebeliği
devam
ettirme
arzusuna,
gebelik
kaybı
riski
algısına
ve
kesin
sonuç
almaya
verdiği
öneme
bağlıdır.
Artmış
NT
(>3,5
mm)
gibi
herhangi
bir
yapısal
anomali
varlığında,
invaziv
test
üç
ana
trizominin
ötesinde
kromozomal
mikroarray
gibi
ilave
tanısal
testlere
olanak
sağlayacaktır.
Yüksek
riskli
bir
popülasyonda
NIPT
kullanımı,
invaziv
işlem
oranını
(ve
ilişkili
maliyeti)
azaltır
ve
anöploidi
saptama
oranlarını
arttırır,
çünkü
invaziv
test istemeyen bazı kadınlar NIPT tercih edecektir.
Kimler NIPT tarama testine ulaşabilir?
Pek
çok
kadın
için,
maddi
açıdan
NIPT’e
ulaşmak
en
büyük
engeldir.
Sigorta
kapsamında
yer
alma
durumu
da
ülkeler arasında değişkenlik göstermektedir.
NIPT anöploidi tarama sonuçlarının anlamı nedir?
Sonucu
“1/X
risk”
biçiminde
veren
kombine
ve
dörtlü
testten
farklı
olarak,
NIPT
sonuçları
sıklıkla
düşük
risk,
yüksek
risk
veya
no-call
olarak
verilir.
Tüm
tarama
testlerinde
olduğu
gibi,
eğer
durumun
prevalansı
düşükse,
yüksek
riskli
sonucun
pozitif
prediktif
değeri
de
düşüktür.
Trizomi
21’e
göre
trizomi
13
ve
18’de
pozitif
prediktif
değer
düşüktür
ve
benzer
şekilde
genel
obstetrik
popülasyonda
pozitif
prediktif
değer
yüksek
riskli
popülasyondan
daha
düşüktür.
Test
öncesi
danışmanlık
sürecinde,
özellikle
NIPT’i
anöploidi
taramasında
ilk
sırada
tercih
eden
genel
obstetrik
popülasyonda
bu
önemli
bir
ayrım
noktasıdır.
Yüksek
riskli
ve
no-call
NIPT
sonucu olan bir kadın kesin tanı istiyorsa, ona invaziv test önerilebilir.
NIPT’in kısıtlılıkları nelerdir?
NIPT’in
en
önemli
kısıtlılıkları
maliyeti
ve
no-call
sonuç
verme
riskidir.
Hücre
dışı
fetal
DNA
fraksiyonu
<%4
olan
kadınların
oranı
anne
60
kg
iken
%0,7,
100
kg
iken
%7,1
ve
150
kg
iken
%41,2’dir.
Bir
çalışmada
dikoryonik
ikiz
gebeliklerde
bu
oran
%11,3,
monokoryonik
ikiz
gebeliklerde
%4,9
ve
tekil
gebeliklerde
%3,4
olarak
bildirilmiştir.
Ayrıca
dikoryonik
ikizlerde,
bebeklerden
birinde
trizomi
varsa
ve
daha
düşük
fetal
fraksiyon
ile
katılırsa,
yanlış
negatif
sonuç
olasılığı
da
yükselir.
Ancak
yine
de
dikoryonik
gebeliklerde
NIPT
ile
ilgili
çalışmalar cesaret vericidir.
Hücre
dışı
fetal
DNA,
fetus
yerine
plasenta
tarafından
üretildiği
için,
plasental
mozaisizm
veya
“kaybolan
ikiz”
(ikizlerden
birinin
kaybıyla
tekil
olarak
devam
ikiz
gebelik)
durumlarında
da
yanlış
pozitif
sonuçlar
görülebilir.
Yanlış pozitif ve no-call sonuçlar maternal kanser sonucunda da gelişebilir.
Avantajlar
•
Trizomi 21, 18 ve 13 için mükemmel tarama testi
•
Düşük yanlış pozitif oranları, gebelik kaybı riski taşıyan invaziv testlerden kaçınılmasını sağlar
•
Bildirilen sonuçların netliği: düşük risk veya yüksek risk
Kısıtlılıklar
•
Düşük fetal fraksiyon varlığında yanlış negatif olabilir veya sonuç olmayabilir
•
“Kaybolan” ikiz, maternal kanser veya plasental mozaisizm varlığında yanlış pozitif olabilir
•
Çalışmanın maliyeti
Over
kanseri
için
etkin
bir
tarama
veya
erken
tanı
yöntemi
yoktur.
Bununla
birlikte,
over
kanserini
ve
buna
bağlı
ölümleri
önlemek
için
etkili
stratejiler
bulunmaktadır.
Bu
derlemede,
epitelyal
over
kanseri
(EOK)
açısından
orta
ve
yüksek
riskli
hastalarda
EOK’ni
azaltmak
için
kullanılan
kanıta
dayalı
güncel
stratejiler
ile
yeni
veriler
ışığında salpenjektomi sonrası geciktirilmiş ooferektomi (SSGO) yöntemi ele alınacaktır.
Tubal Paradigma ve ‘Prekürsör Kaçış’ Teorisi
Yüksek
gradlı
seröz
karsinomlar
(HGSC)
tüm
over
kanserlerinin
yaklaşık
üçte
ikisini
oluşturur
ve
en
ölümcül
seyreden
türlerinden
biridir.
BRCA1
ve
BRCA2
genlerinin
keşfi
ve
fallop
tüpünün
fimbriyal
ucunun
patolojik
olarak
ayrıntılı
incelenmesi
olarak
tanımlanan
SEE-FIM
(Sectioning
and
Extensively
Examining
the
FIMbriated
End)
metodunun
geliştirilmesiyle
bu
karsinomların
çoğunun
fallop
tüpündeki
seröz
tubal
intraepitelyal
karsinomdan
(STIC)
kaynaklandığı
gösterilmiştir.
Risk
azaltıcı
salpingo-ooferektomi
(RASO)
yapılan
BRCA(+)
hastaların
yaklaşık
%1-10’unda
STIC
bulunmaktadır.
Erken
evre
HGSC'ler
hemen
her
zaman
fallop
tüpünden
kaynaklanırken,
ileri
evre
olguların
yalnızca
%10-60'ı
eşzamanlı
bir
STIC
lezyonu
ile
ilişkili
bulunmuştur.
Bu
paradoks,
karsinogenez
için
periton
ve
over
yüzeyi
gibi
diğer
potansiyel
kaynaklara
yöneltmiş
ve
‘prekürsör
kaçış’
kavramını
ortaya
çıkarmıştır.
Buna
göre,
erken
seröz
proliferasyonlar
(ESP)
sonucu
oluşan
malign
olmayan
hücreler
tüpten
dökülür
ve
malign
transformasyon
ile
aniden
yaygın
peritoneal
hastalığa
neden
olur.
De
novo
HGSC'lerin
%100'ünün
TP53
değişiklikleri
içermesi
ve
genelde,
bu
mutasyona
sahip
ESP'lerin
metastatik HGSC'li hastaların fallop tüplerinde bulunan tek anormallik olması bu teoriyi destekler.
Önlemek İçin İlk Adım: Riski Tanımla
HGSC
tanısı
konan
hastaların
yaklaşık
%20'sinde
predispozan
bir
genetik
mutasyon
mevcut
olup,
en
yaygın
izlenen
BRCA1/2
mutasyonlarında
yaşam
boyu
HGSC
gelişme
riski
%20-50
arasındadır.
Ulusal
Kanser
Enstitüsü
tarafından
“kalıtsal
bir
durum
için
risk
altındaki
bireylerin
tanımlanmasına
yönelik
sistematik
süreç”
olarak
tanımlanan
test
kaskadı,
HGSC'li
hastaların
hepsi
için
önerilmektedir.
İlk
testte
patolojik
bir
varyant
belirlenirse,
risk
altındaki
biyolojik
akrabaları
için
sıralı
bir
şekilde
ileri
testler
önerilir.
Mevcut
strateji
bu
olsa
da,
bazı
araştırmacılar
daha
geniş,
nüfusa
dayalı,
"evrensel"
bir
strateji
önermiştir.
Manchanda
ve
ark.
bu
geniş
BRCA
taramasını
ilk
yöntemle
karşılaştırmış
ve
popülasyon
temelli
bu
tarama
ile
binlerce
meme,
over
kanseri
vakasının önlenebileceği ve oldukça maliyet etkin olduğu sonucuna varmıştır.
Altın Standart Yöntem: Salpingo-ooferektomi
BRCA1/2
mutasyonu
gibi
EOK
için
genetik
yatkınlığı
olan
hastalar
için,
standart
olarak
RASO
önerilmektedir.
RASO,
over
kanseri
riskinde
%96'ya
varan
bir
azalma
sağlarken,
meme
kanseri
riskini
de
azaltır.
Önerilen
yaşta
RASO
uygulanan
BRCA(+)
kadınlarda,
meme
ve
over
kanserine
özgü
ölümler
azalırken;
toplam
mortalite de anlamlı olarak azalmaktadır.
Güncel
NCCN
kılavuzu,
BRCA1(+)
hastalara
35-40
yaşları
arasında;
BRCA2(+)
hastalara
40-45
yaşları
arasında
RASO
yapılmasını
önermektedir.
Diğer
RAD51C,
RAD51D
ve
BRIP1
mutasyonlarında
ise
45-50
yaşları
arasında
RASO
düşünülebilir.
Bütün
bu
önerilere
rağmen,
muhtemelen
erken
menopozun
olumsuz
etkilerine ilişkin kaygılarından dolayı, bu kadınların sadece %60-70'i RASO’yu kabul etmektedir.
OVER KANSERİ RİSKİNİ AZALTMAK İÇİN TEK BAŞINA SALPENJEKTOMİYE
GEÇMENİN ZAMANI GELDİ Mİ?
Özetleyen: Dr. Harika Yumru Çeliksoy
RASO,
intraoperatif
ve
postopereratif
kısa
dönem
komplikasyon
riskinin
az
olduğu
güvenli
bir
prosedür
olarak
kabul
edilse
de;
fertilite
kaybı
ve
prematür
menopoz
nedeniyle
gelişen
vazomotor
ve
ürogenital
semptomlar,
artan
osteoporoz,
kardiyovasküler
hastalık
ve
metabolik
sendrom
riski,
azalan
cinsel
ilgi
ve
aktivite
gibi
uzun
dönem
etkileri
önemlidir.
Hastaların
çoğu
meme
kanseri
hikayesi
nedeniyle
HRT
için
uygun
değildir
ve
bazı
klinisyenler,
uzun
dönemde
güvenilir
data
eksikliği
nedeniyle,
BRCA(+)
olan
ama
etkilenmemiş
bir
hastaya
bile
HRT
reçete
etmekten
geri
durmaktadır.
Hastalar,
ölümcül
malignite
ile
genel
sağlığı
ve
yaşam
kalitesinde
azalma riski arasında seçim yapmak zorunda kalmaktadır.
SSGO Daha İyi Bir Seçenek midir?
Bu
2
aşamalı
prosedür,
ooferektominin
ertelenerek
fertilite
tamamlandığında
(yardımcı
üreme
teknikleri
planlanmışsa
daha
erken)
öncelikle
fallop
tüplerinin
çıkarılması
ve
daha
ileri
bir
yaşta
da
bilateral
ooferektominin
yapılmasından
oluşmaktadır.
İki
işlem
de
minimal
invaziv
cerrahiyle
yapılabilir.
Salpenjektomi
esnasında;
peritoneal
değerlendirme
ve
sitoloji
alınması
ve
fimbrial
ucun
kapsamlı
bir
şekilde
incelenmesi
ile
STIC
lezyonları
gibi
öncü
lezyonların
ve
hatta
gizli
HGSC’lerin
tespiti
sağlanabilir.
Öte
yandan,
ikiye
katlanan
perioperatif
risk,
ertelenen
ooferektomiye
kadar
geçen
belirsiz
süreç
ve
uzun
süren
yakın
takip
gereği
olumsuz
yanlarıdır.
Ayrıca
RASO’ya
kıyasla
SSGO,
kalıtsal
meme
ve
over
kanseri
sendromu
olan
kadınlarda
meme
kanseri
riskinde
neredeyse
hiçbir
azalma
sağlamayacaktır.
İki
ayrı
girişimden
dolayı
maliyeti
arttırdığı
düşünülebilir
ancak
yapılan
bir
araştırmada;
36
yaşında
salpenjektomi,
42
yaşında
ooferektomi
yapılan
SSGO
ile
40
yaşında
yapılan
RASO
karşılaştırıldığında
genel
olarak
maliyet
avantajlı
bulunmuştur.
Birleşik
Krallık’ta
yapılan
bir
ankette,
genetikçi
ve
jineko-onkologtan
oluşan
173
kişinin
%60’ı
RASO’yu
reddeden
hastaya
SSGO’yu önerebileceğini söylemiştir.
Onkolojik Sonuçlar, Yaşam Kalitesi ve SSGO ile Hasta Memnuniyeti
SSGO
güvenliği
ve
kabul
edilebilirliğinin
araştırılması
için
yapılan
bir
pilot
çalışmanın
ilk
deneyimleri
bildirildi.
BRCA1/2
(+)
premenopozal
43
kadın
kişisel
tercihlerine
göre
RASO,
SSGO
veya
takip
seçeneklerinden
birini
tercih
etti:
19
(%
44)
SSGO,
12
(%
28)
RASO
ve
12
(%
28)
sadece
takip.
SSGO
uygulanan
kadınlarda
intraoperatif
komplikasyon
izlenmedi,
postoperatif
kanser
anksiyetesi
azaldı
ve
hastalar
seçiminden
ötürü
memnun
kaldı.
Birkaç
prospektif,
gözlemsel
çalışma
şu
anda,
SSGO’nun
over
kanserini
önlemedeki
etkinliğini
ve
yaşam
kalitesine
katkılarını
daha
iyi
değerlendirmek
için
hasta
alımına
devam
etmektedir.
Bunlardan
WISP
(Women
Choosing
Surgical
Prevention),
ABD’de
çok
merkezli
yürütülen,
herediter
over
kanseri
riski
yüksek
kadınlarda
profilaktik
cerrahileri
karşılaştıran,
randomize
olmayan
faz
2
bir
çalışmadır.
Yakın
zamanda
yaşam
kalitesine
ilişkin
ön
sonuçlarını
bildirdi:
RASO
seçen
kadınlar(n
=
99),
SSGO
seçen
kadınlara
göre
(n
=
91)
anlamlı
olarak
daha
kötü
menopoz
semptomları
yaşamaktayken,
özellikle
sıcak
basmaları,
gece
terlemeleri,
vajinal
kuruluk
ve
kilo
alımı
RASO
kolunda
anlamlı
olarak
daha
fazlaydı.
RASO
grubundaki
kadınlarda
HRT
kullanımından
bağımsız,
SSGO
seçenlere
göre
daha
fazla
pişmanlık
bildirildi
(p
<.009).
Bir
başka
prospektif
çalışma
olan
SOROCk
ise,
SSGO
ile
RASO’yu
karşılaştırmak
üzere,
BRCA1(+)
2262
olguyu
en
az
10
yıl
takip
etmeyi planlayarak hasta alımına başladı.
Tek Başına Salpenjektomi Uygun Bir Seçenek midir?
Yüksek Riskli Kadınlar
Devam
etmekte
olan
SSGO
çalışmalarının
olgunlaşmış
verileri
beklenmekte
olup,
salpenjektomi
ile
sağlanan
koruma
derecesi
ve
cerrahi
prosedürlerin
optimal
zamanlaması
belirsizdir
ve
yüksek
riskli
gruplar
tartışmalıdır.
Eğer
veriler,
ooferektominin
doğal
menopoz
yaşına
kadar
güvenli
bir
şekilde
ertelenebileceğini
ya
da
tamamen
yapılmayabileceğini
gösterirse;
tek
başına
salpenjektomi
yaklaşımının
maksimum
yararı
da
tam
olarak
gösterilmiş
olacaktır.
Şu
anda,
yüksek
riskli
kadınlarda
tek
başına
salpenjektomiyi
destekleyecek
veri
yoktur
ve
SSGO yalnızca bir klinik araştırma ortamında hastaya teklif edilmelidir.
Orta Riskli Kadınlar
EOK'nin
tubal
kökenine
dair
ortaya
çıkan
kanıtlar,
genel
popülasyonda
benign
sebepli
ameliyat
esnasında
oportünistik
bilateral
salpenjektomi
(OBS)
yapılmasını
desteklemiştir.
İsveç
ulusal
kayıtlarının
kullanıldığı
geniş
bir
kohort
çalışmasında,
benign
endikasyonlu
jinekolojik
cerrahinin
over
kanseri
gelişimi
üzerindeki
etkisi
değerlendirilmiş
ve
bilateral
salpenjektominin
over
kanseri
riskinde
%65’lik
anlamlı
bir
azalma
ile
ilişkili
olduğu
bulunmuştur.
Diğer
bir
çalışmada
ise,
kanser
önleme
stratejisi
olarak
histerektomi/OBS’nin,
BSO
ile
birlikte
veya
tek
başına
yapılan
histerektomiden
daha
az
maliyetli
olduğu
gösterilmiştir.
Bu
durum
50
yaş
öncesi
histerektomi olan kadınlar için geçerliydi.
Sterilizasyon
amacıyla
yapılan
salpenjektomi,
tüp
ligasyonundan
biraz
daha
maliyetli
ancak
daha
etkili
bulunmuştur.
OBS’nin
over
kanlanmasına
potansiyel
kötü
etkisi
ve
dolayısıyla
over
fonksiyonu
ve
menopoz
başlangıcını
kötü
etkileyebileceğiyle
ilgili
endişe
mevcuttur.
Benign
sebeplerle
histerektomi
yapılan
hastalarda
ilave
salpenjektominin
etkisini
araştıran
2
farklı
çalışmada,
her
iki
grupta
antimüllerian
hormon
düzeyleri
preoperatif
düzeylere
göre
anlamlı
olarak
azalmış
olsa
da,
OBS
yapılan
ve
salpenjektomi
yapılmayan
gruplar
arasında
anlamlı
bir
fark
yoktu.
Britanya
Kolombiyası'nda
genel
nüfustan
43931
kadını
içeren
retrospektif
bir
kohort
çalışmasında,
histerektomi
veya
sterilizasyon
esnasında
yapılan
OBS
sonuçları
araştırıldı.
Tek
başına
histerektomi
ile
karşılaştırıldığında
ilave
salpenjektomi
(+
16
dakika)
ve
sterilizasyon
için
tüp
ligasyonu
ile
karşılaştırıldığında
bilateral
salpenjektomi
(+
10
dakika)
için
çok
az
ek
cerrahi
süre
gerekti.
Hastaneye
yeniden
yatış veya kan transfüzyonu riski açısından ise anlamlı farklılık yoktu.
Genel
olarak
veriler,
EOK
riskini
azaltmak
için
OBS’nin,
uygun
maliyetli
ve
güvenli
bir
strateji
olarak,
özellikle
histerektomi
ve
sterilizasyon
olmak
üzere
benign
endikasyonlu
jinekolojik
cerrahilere
dahil
edilmesini
büyük
ölçüde desteklemektedir.
Sonuç
Genel
popülasyon
için,
kabul
edilebilir
risk
ve
maliyetle,
OBS'yi
işleme
dahil
etmek
açık
bir
fırsat
olarak
tanımlanmıştır.
Yüksek
riskli
hastalarda
SSGO
sayesinde,
erken
menopozun
zararlı
sonuçları
geciktirilirken,
over
kanseri
riski
azaltılabilir;
ancak,
ooferektominin
önerilen
yaşın
ötesine
ne
derece
ertelenebileceği
veya
potansiyel
olarak
tamamen
atlanabilecek
mi
bilinmemektedir.
RASO,
kanıta
dayalı
bir
strateji
olmaya
devam
etmektedir
ve
yüksek
riskli
kadınlara
öneride
temel
olmalıdır;
ancak,
devam
etmekte
olan
epidemiyolojik
ve
ileriye
dönük
salpenjektomi
çalışmalarından
elde
edilen
veriler
merakla
beklenmektedir
ve
gelecekte
bir
paradigma değişikliği için kanıt sağlayabilir.